İnsan bedeninde hayati öneme sahip birçok organ vardır; ancak sindirimin başlangıç noktalarından biri olan midemiz, en temel rollerden birini üstlenir. Mide, vücudun tıpkı bir kimya laboratuvarı gibi işleyen organlarından biridir: Yediklerimizi parçalar, dönüştürür ve enerjimizin açığa çıkmasına yardımcı olacak biçimde bağırsaklara gönderir. Ayrıca kendi içindeki koruyucu düzenekleriyle de oldukça özelleşmiş bir yapıya sahiptir.
Mide Vücudun Neresinde Yer Alır ve Neden Orada Konumlanmıştır?
Mide, üst karın bölgesinde ve sol kaburgaların hemen altında yerleşmiş kaslı, keseye benzeyen bir organdır. Tam anlamıyla “sol üst kadran” olarak tarif ettiğimiz bölgede bulunur. Bu kadranın biraz da orta hattına doğru, göğüs kafesinin altında diyaframla komşu bir konumda durur. Kaburgalarımızın alt ucuna dokunduğumuzda, tam o alanın derinliklerinde midemiz saklıdır.
Peki, neden sol üst kadranda? Şöyle düşünelim: Vücudumuzdaki organlar, bir orkestranın enstrümanları gibi uyum içinde dizilirler. Kalbin sola yakın olması, dalağın sol tarafta bulunması ve karaciğerin sağa doğru konumlanması gibi faktörler nedeniyle midemiz de sol tarafı tercih etmiş gibidir. Özellikle yuttuğumuz besinler, yemek borusundan inerek sağ-sol dengesi açısından en uygun şekilde midenin bu bölgesine gönderilir.
Anatomik olarak baktığımızda:
- Ön yüzde sol karaciğer lobu ve karın duvarı ile ilişkisi vardır.
- Arka tarafta pankreas, sol böbrek, sol böbrek üstü bezi, dalak ve kalın bağırsağın bir kısmı (transvers kolon) bulunur.
- Üst bölümde diyaframla sınır paylaşır.
- Alt tarafta ise ince bağırsakların bir kısmı ve yağ dokusunun yoğun olarak bulunduğu omentum yer alır.
Bu konum hem sindirim hem de diğer organlarla olan etkileşim açısından oldukça idealdir. Diyaframın hemen altında olması, solunum sırasında mide basıncını ayarlamaya yardımcı olduğu gibi kalbin ve akciğerlerin de korunaklı çalışmasını sağlar.
Mide Hangi Anatomik Parçalardan Oluşur?
Mide, dışarıdan bakıldığında tek bir “torba” gibi görünse de aslında tıpkı karmaşık bir fabrika gibi bölümlere ayrılır. Her bölüm, farklı bir uzmanlık veya alt görevi üstlenir. Bu bölümleri şöyle sıralayabiliriz:
Kardiya (Cardia)
Yemek borusunun (özofagus) mideye bağlandığı noktadır. Besinlerin giriş kapısı gibidir. Burada bulunan kas yapısı, yemek borusundan midenin içine doğru tek yönlü geçişi sağlar. Örneğin “giriş kapısında” bir güvenlik görevlisi olduğunu düşünün; bu görevli, yiyeceklerin mideye geçmesine izin verir, ancak asitli içeriğin yukarı kaçmasına engel olmaya çalışır.
Fundus
Midenin kubbe şeklindeki en üst bölgesidir. Nefes aldığımızda diyaframın hemen altında yer alır. Fundus genellikle yuttuğumuz hava veya sindirim sırasında açığa çıkan gazlar için bir “dinlenme odası” gibi çalışır. Burada biriken gazlar çoğu zaman geğirme ile dışarı atılabilir.
Gövde (Corpus)
Midenin asıl işlemlerin yürütüldüğü, en geniş ve en aktif kısmıdır. Bu bölgeyi, gıda maddelerinin yoğun şekilde parçalandığı ve “kimyasal işleme” tabi tutulduğu bir ana üretim sahası gibi düşünün. Gastrik asit (hidroklorik asit) ve sindirim enzimleri burada salgılanır, besinler iyice ufalanır, çalkalanır ve sindirime hazır hale getirilir.
Antrum ve Pilor Bölgesi
Midenin alt kesiminde, besinlerin ince bağırsağa gönderilmeden hemen önce bir “kontrol ve ayrıştırma” alanı vardır. Antrum bölgesinde besinler yoğun şekilde karıştırılır ve öğütülür. Ardından, Pilor kanalı ve Pilor sfinkteri (kapakçık) vasıtasıyla ince bağırsağa (duodenum) geçer. Buradaki kas halka, bir nevi baraj kapısı gibidir: İçerik tam karar kıvamına geldiğinde ve ince bağırsak hazır olduğunda açılır.
Kısaca bu anatomik alt bölümler, bir fabrika bandının farklı istasyonları gibi birbirini tamamlar. Her istasyon, sindirimin tamamlanması için farklı işlevler üstlenir.
Mide Yapısal Olarak Kaç Katmandan Meydana Gelir?
Vücuttaki birçok iç organ gibi midenin de duvarı katmanlardan oluşur. Bu katmanları bir bina gibi düşünebiliriz: Temelden çatıya dek her katman ayrı bir görev üstlenir.
Mukozal Tabaka (Mukoza)
Midenin en iç yüzeyini kaplayan, gözle görülemeyecek kadar ince ama fonksiyonel olarak çok önemli bir katmandır. Burada mide bezleri, asit salgısı ve enzim üretimi yapan hücreler bulunur. Ayrıca koruyucu mukus (balgamsı bir sıvı) üreterek asidin zararlarından mideyi korur. Mukoza yüzeyinde “rugae” adı verilen kıvrımlar yer alır. Bu kıvrımlar, tıpkı bir akordeon gibi gerilip genişleyerek midenin kapasitesini artırır.
Submukoza
Mukozanın hemen altında yer alan bu bağ doku tabakası, kan damarları, sinirler ve lenfatik yapılardan zengindir. Midenin hızlı iyileşme kapasitesinde ve salgıların düzenlenmesinde önemli rol oynar.
Kas Katmanı (Muscularis Externa)
Mide, diğer sindirim organlarına göre daha fazla kas tabakasına sahiptir. İç oblik, orta sirküler ve dış longitudinal olmak üzere üç ayrı kas katmanı bulunur. Böylece adeta bir çamaşır makinesinin karıştırma işlevine benzer şekilde, yiyecekler çeşitli yönlerde çalkalanır ve ufalanır. Bu çok katmanlı kas yapısı, besinleri mekanik olarak parçalamada büyük kolaylık sağlar.
Seroza
Midenin en dış tabakası olup onu çevreleyen zardan (peritondan) oluşur. Organların birbirine sürtünmesini engelleyerek kayganlık sağlayan, “yağlı” sayılabilecek bir zar katmanıdır.
Mide Nasıl Sindirime Katkı Sağlar?
Midenin sindirimdeki rolünü anlayabilmek için onu, yemeğin büyük bir tencerede kaynatılıp karıştırıldığı bir mutfağa benzetebiliriz. Bu “mutfakta” hem mekanik hem de kimyasal parçalama işlemleri gerçekleşir.
Mekanik Parçalama:
Midenin kas tabakası sayesinde, yutulan besinler belirli ritmik hareketlerle karıştırılır ve ufalanır. Bu örneğin bir blender gibi düşünülebilir. Blenderin farklı bıçakları ve hızları varsa, midede de üç farklı kas yönü vardır. Bu kaslar, besini ileri geri, yukarı aşağı ve çaprazlama çalkalayarak çorba kıvamına getirir.
Kimyasal Parçalama:
Midenin iç zarında bulunan paryetal hücreler, hidroklorik asit (HCl) üretir. Bu asit, besinleri mikroorganizmalar açısından daha güvenli hale getirir (bir bakıma dezenfekte eder) ve pepsin gibi enzimlerin çalışabilmesi için düşük pH ortamı sağlar. Baş hücreler (chief cells) de pepsinojen adı verilen inaktif bir enzim salgılar. Asitle temas eden pepsinojen, aktif formu olan pepsine dönüşür ve proteinleri daha küçük parçalarına ayırır.
Bu aşamada, midenin içeriği artık “kısmen sindirilmiş, yarı akışkan bir bulamaç” haline gelir. Tıbbi literatürde buna kimus (chyme) denir. Sonrasında, kontrollü bir şekilde pilor kapağından ince bağırsağa gönderilir.
Mide Kendisini Kendi Asidinden Nasıl Korur?
Şöyle bir benzetme yapalım: Düşünün ki bir çelik tencerede çok güçlü bir asit kaynatıyorsunuz. O tencere, asidin kendine zarar vermesini engellemek için özel malzemeden yapılmış olmalıdır. Mide de benzer bir koruyucu sisteme sahiptir:
Mukus ve Bikarbonat Tabakası:
Midenin iç çeperini döşeyen mukoza, salgıladığı kalın mukus tabakasıyla asidin mukoza hücrelerine doğrudan temas etmesini engeller. Bu mukusun içinde bolca bikarbonat iyonu (HCO₃⁻) bulunur. Bikarbonat, aside tampon görevi görerek yüzeye yakın bölgenin pH değerini nötr veya nötre yakın tutar.
Sıkı Hücresel Bağlantılar (Tight Junctions):
Mide epitel hücreleri, aralarında neredeyse su sızdırmaz “sıkı bağlantılar” kurarlar. Bu sayede asidik içeriğin aralıklardan sızarak alt tabakalara geçmesi önlenir.
Hızlı Hücre Yenilenmesi:
Midenin epitel hücreleri yaklaşık 3-5 günde bir yenilenir. Hasar gören veya aside maruz kalan hücreler hızla atılır ve yerini yenileri alır.
Prostaglandin Etkisi:
Vücudumuzda “prostaglandin” adlı maddeler, midedeki kan akışını artırır ve mukus üretimini destekler. Eğer bu madde baskılanırsa (örneğin bazı ağrı kesici ilaçlar prostaglandin sentezini azaltır), midenin savunma mekanizması zayıflayabilir, ülserler veya tahrişler ortaya çıkabilir.
Mide Hangi Hormonlarla ve Sinirsel Mekanizmalarla İletişim Kurar?
Sindirim sistemi, yalnızca kimyasal reaksiyonlar ve mekanik hareketlerden ibaret değildir. Aynı zamanda sinirsel ve hormonal bir uyum da söz konusudur. Bu bütünlüğü, büyük bir kargo şirketinin birbirine sürekli mesaj gönderen şubeleri gibi düşünebilirsiniz.
- Gastrin: Mide antrumundaki G hücreleri tarafından salgılanan bu hormon, mide asidi üretimini ve mide hareketlerini (motilite) artırır. Yemek yediğinizde midede besin parçaları ve proteinlerin varlığı gastrin salgısını tetikler.
- Somatostatin: Midenin D hücreleri tarafından salgılanır ve gastrin, histamin gibi asit üretimini uyarıcı maddelerin salgısını baskılar. Fazla aside karşı bir nevi fren sistemi görevi görür.
- Histamin: Enterokromaffin-benzeri (ECL) hücreler tarafından üretilir. Parietal hücrelerdeki H2 reseptörlerine bağlanarak asit salgısını güçlendirir.
- Ghrelin: Özellikle mide fundus bölgesinden salgılanır. Beyinde açlık hissini artıran sinyaller gönderir. Uzun süre aç kalındığında kandaki ghrelin seviyesi yükselir, kişi şiddetli açlık hisseder. Yemek yendiğinde ghrelin seviyesi düşer.
- Sinirsel İletişim (Enterik Sinir Sistemi): Bağırsaklarımızın kendi yerel sinir ağı olan enterik sinir sistemi, beyinle (özellikle vagus siniri aracılığıyla) karşılıklı iletişim halindedir. Mide dolduğunda veya asit seviyeleri arttığında, bu sinirsel ağ beyne sinyaller iletir; beyin de gerekli durumlarda mideye “Boşal”, “Daha fazla asit üret” veya “Yavaşla” gibi komutlar gönderir.
Bu karmaşık iletişim ağı sayesinde, mide diğer sindirim organlarıyla eş zamanlı çalışır ve sindirim işlemi bütüncül bir şekilde yürütülür.
Mide Hangi Hastalık ve Rahatsızlıklara Yatkın Olabilir?
Mide birçok koruyucu özelliğe sahip olsa da bazı rahatsızlıklara maruz kalması mümkündür.
Gastrit:
Midenin iç zarının (mukozasının) iltihabıdır. Helicobacter pylori adı verilen bakteriden, aşırı alkol kullanımından veya uzun süreli ağrı kesici kullanımından kaynaklanabilir. Gastritte kişi yanma, ekşime, bulantı şikâyetleri yaşayabilir.
Peptik Ülser:
Midede (veya onikiparmak bağırsağında) doku yüzeyinin tahrip olması sonucu oluşan yaralardır. H. pylori enfeksiyonu veya fazla NSAID (non-steroid antiinflamatuvar ilaç) kullanımı bu konuda başı çeker. Bazı hastalar delici tarzda bir ağrı hisseder, kimi zaman ağrı geceleri artabilir.
Gastroözofageal Reflü Hastalığı (GERD):
Mide asidi ve içeriğinin yemek borusuna geri kaçması olarak tanımlanır. Alt özofagus sfinkterinin tam kapanmaması veya gevşemesi sonucu ortaya çıkar. Hasta genellikle göğüste yanma (heartburn) ve ekşime hissi yaşar.
Mide Kanseri (Gastrik Kanser):
Midenin herhangi bir yerindeki hücrelerin kontrolsüz çoğalması ile meydana gelir. Erken dönemde belirti vermeyebileceği gibi, ilerleyen dönemde iştahsızlık, kilo kaybı, kronik mide ağrısı gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Bazı kronik gastrit vakaları ve genetik faktörler riski artırabilir.
Fonksiyonel Dispepsi:
Yapılan tetkiklerde herhangi bir ülser veya yapısal bozukluk olmamasına rağmen uzun süreli hazımsızlık, şişkinlik, mide ağrısı gibi şikâyetlerin varlığıdır. Stres, mide motor fonksiyonundaki düzen bozuklukları veya aşırı asit hassasiyetiyle ilişkili olabilir.
Gastrik Volvulus:
Nadir görülen ancak acil müdahale gerektirebilen bir durumdur. Mide, kendi ekseni etrafında dönerek (torsiyon) kan akışının bozulmasına neden olabilir.
Zollinger-Ellison Sendromu:
Nadir bir tablo olup, gastrin üreten tümörler (gastrinom) aşırı asit üretimine sebep olur. Bu durum yoğun peptik ülser gelişimi ile karakterizedir.
Her hastalıkta olduğu gibi midede de erken tanı ve doğru tedavi önemli rol oynar. Özellikle keskin, geçmeyen ağrı, kusma, kilo kaybı gibi belirtiler görmezden gelinmemelidir.
Mide Sağlığını Korumak İçin Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Mide sağlığı, genel yaşam kalitemizi doğrudan etkiler. Küçük bir rahatsızlık bile günlük hayatta huzursuzluğa yol açabilir. Bu nedenle bazı basit ama etkili alışkanlıklar edinmek önemlidir:
Beslenme Alışkanlıkları
Yemekleri Yavaş Yemek: Mideye yüklenmeyin. Besinleri yeterince çiğnemek, mideyi mekanik yük açısından rahatlatır.
Aşırı Baharat ve Asitli İçeceklerden Kaçınmak: Özellikle ülser, reflü gibi sorunları olanların dikkat etmesi gerekir.
Öğün Düzeni: Uzun süre aç kalmak veya bir öğünde aşırı yemek tüketmek mideyi strese sokar. Düzenli aralıklarla, orta porsiyonlar tercih edilmelidir.
İlaç Kullanımına Dikkat
NSAID’ler ve Aspirin: Gereksiz veya uzun süreli kullanım midenin koruyucu mukozasını zayıflatabilir.
Doktor Kontrolü: Mide koruyucu ilaçlar (örneğin proton pompa inhibitörleri) gerektiğinde ve doktor önerisiyle kullanılmalıdır.
Alkol ve Sigara
Sigara: Mide asidini artırabilir ve iyileşmeyi geciktirebilir.
Alkol: Mukozayı tahriş eder, asit ve enzim dengelerini bozabilir.
Stres Yönetimi
Stresli olduğumuzda sinirsel uyarılar midedeki asit üretimini etkileyebilir, kas spazmlarına yol açabilir. Düzenli egzersiz, yeterli uyku ve gerekirse psikolojik destek almak mide sağlığını olumlu etkiler.
Su Tüketimi
Gün içerisinde yeterince su içmek sindirim fonksiyonlarının daha sağlıklı işlemesine yardımcı olur.
Ancak ana öğün sırasında çok fazla su tüketmek mide asidini seyreltebilir ve sindirimi zorlaştırabilir. Bu nedenle suyu öğün aralarında tüketmek daha uygundur.
Mide ve Diğer Sindirim Organları Nasıl İş Birliği Yapar?
Sindirim süreci, bir ekibin topu birbirine paslamasına benzer. Mide, yediğimiz besinleri ön sindirimden geçirir ve ince bağırsak olan onikiparmak bağırsağına (duodenum) iletir. Bu sırada pankreas, karaciğer ve safra kesesi de devreye girer:
- Pankreas, enzimler ve bikarbonat salgılarıyla mideden gelen asidik kimusu nötralize eder, sindirimi tamamlamak için gerekli enzimleri salgılar.
- Safra Kesesi, karaciğerin ürettiği safrayı depo eder ve yağ sindirimine yardımcı olmak için duodenuma salgılar.
- Karaciğer, metabolik düzenlemeler yapar, besinlerin dönüştürülmesine ve detoksifikasyona katkı sağlar.
Bu koordinasyon, hormonlar ve sinirsel sinyaller yoluyla sağlanır. Örneğin kolesistokinin (CCK) yağ içeren besinler duodenuma geçince safra kesesini uyarır; secretin ise asitli içeriğe karşı pankreası bikarbonat salgılaması için harekete geçirir. Tüm bu paslaşmalar, besinlerin en verimli biçimde enerjiye dönüştürülmesini sağlar.
Mide Rahatsızlıklarında Tanı ve Tedavi Süreci Nasıl İşler?
Bir hasta mideyle ilgili yakınmaları olduğunda, öncelikle kapsamlı bir öykü alınır. Örneğin ağrının yeri, zamanı, şekli, aç ya da tok karnına olup olmadığı, eşlik eden bulantı veya kusmanın varlığı, dışkı renginde değişiklik gibi ipuçları önemlidir. Ardından fiziki muayene yapılır; karın bölgesine dokunarak belirli hassasiyet noktaları aranır.
Tanı Yöntemleri
Endoskopi (Gastroskopi): Midenin içinin bir kamera ile doğrudan görüntülendiği yöntem. Ülser, gastrit, polip, tümör gibi durumların tespitinde çok etkilidir.
Radyolojik İncelemeler: Baryumlu grafi gibi yöntemler veya bilgisayarlı tomografi (BT), bazı durumlarda destekleyici bilgi sağlar.
- pylori Testleri: Kan, dışkı veya nefes testleri ile H. pylori varlığı araştırılır.
Biyopsi: Gerekli görüldüğünde alınan doku örnekleri (örneğin endoskopi sırasında) mikroskop altında incelenir.
Tedavi Yaklaşımları
İlaç Tedavisi: Asit baskılayıcı ilaçlar (proton pompa inhibitörleri, histamin H2 reseptör antagonistleri), antasitler, koruyucu ajanlar (misoprostol, sukralfat), antibiyotikler (H. pylori varlığında) gibi ilaçlar doktorun önerisine göre kullanılır.
Cerrahi Girişimler: Özellikle mide kanseri, perforasyon (delinme) veya şiddetli kanama gibi durumlarda ameliyat gerekli olabilir.
Yaşam Tarzı Düzenlemeleri: Diyet değişiklikleri, kilo kontrolü, sigara-alkol bırakma, stres yönetimi gibi koruyucu önlemler genellikle tedaviyi destekler.
Bu süreçte önemli olan doğru tanıya kısa sürede ulaşmak ve kişiye özel tedavi programını kararlılıkla uygulamaktır.
Midenin Besin Emilimindeki Payı Nedir, İnce Bağırsakla İlişkisi Nasıldır?
Sıklıkla “besinlerin emilimi ince bağırsakta olur, midede emilim olmaz” şeklinde yaygın bir düşünce hâkimdir. Bu kısmen doğrudur; zira makro besin ögelerinin (protein, karbonhidrat, yağ) büyük çoğunluğu ince bağırsakta emilir. Ancak mide de bazı maddelerin emiliminde rol oynar:
Alkol ve Bazı İlaçlar: Özellikle aspirin, bazı ağrı kesiciler ve alkol kısmen de olsa midede emilebilir.
Bakır gibi Minerallerin Emilimi: Asit ortamı, minerallerin emilimini kolaylaştırabilir.
Vitamin B12 Emilimi İçin Hazırlık: Mide, intrinsik faktör salgılayarak B12 vitamininin bağlanabilir hâle gelmesini sağlar. Eğer bu faktör eksikse, B12 vitamini bağırsakta emilemeden atılır ve zamanla pernisiyöz anemi dediğimiz tablo ortaya çıkabilir.
Yine de midenin esas işlevi, emilimden çok besinleri parçalama, karıştırma ve ince bağırsağa uygun kıvama getirerek teslim etmektir. İnce bağırsak ise bu besin parçalarının büyük kısmını emer.
Günlük Yaşamda Mide Sağlığı Nasıl Geliştirilebilir?
Mide sağlığı için atılabilecek bir dizi pratik adım mevcuttur. Bunların bir kısmı basit ama etkilidir:
Probiyotik Kullanımı ve Yeterli Lif Alımı
Yoğurt, kefir gibi probiyotik zengini gıdalar mide ve bağırsak florasını destekler. Ayrıca sebze, meyve, tam tahıllar gibi lifli besinler mide boşalmasını düzenleyerek sindirimi kolaylaştırır.
Düzenli Fiziksel Aktivite
Hafif yürüyüşler veya yoga gibi egzersizler, sindirim sürecini hızlandırır ve stresin mideye etkisini azaltır.
Yeterli ve Kaliteli Uyku
Uyku düzeni bozukluğu mide asidinin artmasına, hormonların dengesiz salgılanmasına yol açabilir. Ghrelin ve leptin gibi iştah hormonları da uyku sırasında düzenlenir.
Stres Yönetimi
Meditasyon, nefes egzersizleri veya hobilerle meşgul olmak, mide üzerinde stres kaynaklı gerginliği azaltır.
Zararlı Alışkanlıklardan Kaçınma
Sigara ve aşırı alkol kullanımı, midede asit dengesini ve kanlanmayı olumsuz etkiler. Bu da gastrit, ülser gibi durumların oluşumunu kolaylaştırır.
Sonuç Olarak Mide Neden Bu Kadar Önemlidir?
Tarih boyunca mide, insan sağlığının ve yaşam kalitesinin merkezinde yer almıştır. Eski tıp metinlerinde bile duygu durumundan hastalıklara kadar pek çok unsurun mideden etkilendiğine dair inançlar göze çarpar. Günümüzde biliyoruz ki mide, sadece fiziksel sindirim değil, aynı zamanda metabolizma ve bağışıklık sistemi açısından da kritik bir role sahiptir.
- Besinleri mekanik ve kimyasal olarak parçalayarak ileri sindirim aşamalarını hazırlar.
- Asit salgısı ile zararlı mikropların büyük kısmını etkisiz hâle getirir.
- Vitamin B12 gibi hayati önemdeki maddelerin emiliminde aracı görevi görür.
- Çeşitli hormonlar salgılayarak hem beynimize açlık-tokluk sinyalleri gönderir hem de sindirimin diğer aşamalarını koordine eder.
Bir an için midemizin düzgün çalışmadığını düşünelim: Besinler parçalanamaz, bağırsaklarda emilim sekteye uğrar, ağrılar ve şişkinlikler hayat kalitemizi düşürür. Bu sebeple midemize dikkat etmek, dengeli beslenmek, stres yönetimini öğrenmek ve gerektiğinde tıbbi yardım almak çok değerli adımlardır.
Midemizin kimyasal laboratuvarı, mekanik öğütme merkezi ve kontrol kapısı işlevlerini hakkıyla yerine getirmesi, genel sağlığımızın temel taşlarından biridir. Bu yüzden de “sağlıklı mide, sağlıklı hayat” denir. Boğazımızdan geçen her lokmanın, midemizin titiz incelemesinden ve işleminden geçerek bize enerji, güç ve yaşam kalitesi olarak dönmesi, tam da midenin ustalığından kaynaklanır.
Unutulmamalıdır ki herhangi bir belirti veya rahatsızlık yaşandığında, zaman kaybetmeden bir uzmana danışmak önemlidir. Mide ile ilgili rahatsızlıklar, basit önlemlerle düzelebileceği gibi, bazen ciddi tabloların habercisi de olabilir. Dolayısıyla vücudumuzun bu sessiz kahramanını tanımak ve ona hak ettiği özeni göstermek, uzun vadede sağlıklı bir yaşamın en önemli anahtarlarından biridir.
Dr. Toygar TOYDEMİR 1976 yılında doğdu. 1994 yılında Gaziantep Fen Lisesi’nden mezun oldu ve aynı yıl Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde tıp eğitimine başladı. Altı yıllık tıp eğitimini bitirdikten sonra 2001-2006 yılları arası Genel Cerrahi İhtisasını yapacağı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesine atandı. Erzurum Palandöken Devlet Hastanesinde mecburi hizmetini tamamladıktan sonra 2008-2009 yılları arası klinik şefliğini de üstlendiği Adana Asker Hastanesinde askerlik görevini tamamladı. Evli ve 2 çocuk babası olan Dr. Toygar Toydemir iyi derecede İngilizce ve orta derecede İtalyanca bilmektedir.