Mide küçültme ameliyatları (bariatrik cerrahi), obezite tedavisinde etkili sonuçlar sunan ve giderek yaygınlaşan bir yöntemdir. İnsanlar genellikle bu operasyonun ilk yıllarda sağladığı hızlı kilo kaybı ve eşlik eden hastalıkların gerilemesi üzerine odaklanır. Oysaki asıl önemli konu, ameliyatın 10 yıl gibi uzun bir zaman diliminde nasıl sonuçlar verdiğidir.
Mide Küçültme Ameliyatı Hangi Durumlarda Tercih Edilir?
Mide küçültme ameliyatları genel olarak vücut kitle indeksi (VKİ) 40 kg/m² ve üzerinde olan veya VKİ’si 35 kg/m²’nin üstünde olup aynı zamanda ciddi obeziteyle ilişkili hastalıkları bulunan (örneğin tip 2 diyabet, hipertansiyon, obstrüktif uyku apnesi gibi) hastalarda uygulanır. Amerikan Bariatrik Cerrahi Derneğinin son klavuzunda ise VKİ 30-35 arası olup obeziteye bağlı yandaş sorunlar yaşayan hastalarında opere edilebileceği yönündedir. Diğer tedavi yöntemleri (diyet, egzersiz, ilaç tedavisi) ile anlamlı ve kalıcı kilo kaybı sağlanamadığında, kişinin genel sağlık durumu ve yaşam beklentisi üzerinde büyük risk oluştuğunda, bariatrik cerrahi devreye girer.
Bu ameliyatların temel prensibi, mide hacmini ve/veya emilim kapasitesini azaltarak, kişinin daha az besinle daha hızlı tokluk hissetmesini sağlamaktır. Böylece uzun vadede ciddi miktarda kilo kaybı hedeflenir. En sık uygulanan yöntemler:
- Roux-en-Y Gastrik Bypass (RYGB)
- Sleeve Gastrektomi (Tüp Mide Ameliyatı)
- Duodenal Switch (DS), daha az sıklıkla
- Ayarlanabilir Mide Bandı (eskisine nazaran daha seyrek tercih edilmekte)
Her ne kadar ilk izlenim bu yöntemlerin sadece “mideyi küçültme” mantığına dayandığı olsa da hormonel değişikliklerden metabolik düzenlemelere kadar geniş bir etki yelpazesi söz konusudur.
“10 Yıl Sonra Ne Kadar Kilo Verilmiş Olur?” Sorusunun Yanıtı Nedir?
Mide küçültme ameliyatından sonra ilk yıllarda hızlı ve dikkat çekici bir kilo kaybı görülür. Ameliyat sonrası ilk 1yıl, en yüksek miktarda kilo kaybının gerçekleştiği dönemdir. Fakat 10 yıl gibi uzun bir sürede kilo kaybının korunması hem ameliyat tekniğine hem de hastanın beslenme ve egzersiz alışkanlıklarını ne kadar sürdürebildiğine bağlıdır.
Roux-en-Y Gastrik Bypass (RYGB):
Uzun vadede en çok araştırmaya konu olan yöntemlerden biridir. Kapsamlı bir kohort çalışmasında, RYGB geçiren hastaların 10 yıl sonrasında başlangıç ağırlıklarının ortalama %21’ini koruduğu belirtilmiştir. Daha farklı çalışmalarda ise bu oran %25-30 arasında raporlanmaktadır. Yani 100 kg ile ameliyata giren bir kişinin, 10 yıl sonra 70-80 kg bandında kalabildiğini söylemek mümkün.
Bu ameliyatla, midenin küçük bir bölümü ayrılır ve ince bağırsakla yeniden bağlantı yapılır. Bu sayede hem kısıtlayıcı (daha az hacim) hem de emilim bozucu (by-pass) bir etki elde edilir.
Sleeve Gastrektomi (Tüp Mide Ameliyatı):
Bu yöntemde yalnızca midenin büyük bir bölümü çıkartılır, by-pass işlemi yapılmaz. Dolayısıyla kısıtlayıcı yönü belirgindir fakat emilimsel bir müdahale yok denebilir. Yapılan bazı araştırmalarda 10 yıl sonunda, hastaların başlangıç kilolarının %20-25’lik kısmını kaybetmiş halde korudukları görülmüştür. Ancak “SLEEVEPASS” gibi uzun dönemli takip çalışmaları, tüp mide sonrası ciddi miktarda kilo kaybının kalıcı olabileceğini, ancak hastaların bir kısmında mide hacmine bağlı olarak zaman içinde bir miktar genişleme ve dolayısıyla kilo artışı riskinin de mevcut olduğunu vurgular.
Duodenal Switch (DS):
En radikal yöntemlerden biri olarak bilinen DS, midenin bir tüp haline getirilmesi (sleeve) sonrasında duodenum (oniki parmak bağırsağı) ve ince bağırsağın bir bölümünün bypass edildiği, yüksek derecede malabsorptif (emilim bozucu) ve kısıtlayıcı bir prosedürdür. Çalışmalar DS uygulanan hastaların 10 yıl sonunda en yüksek oranda kilo kaybı korunumu sağladığını ancak beslenme yetersizlikleriyle (özellikle protein, vitamin, mineral) daha sık karşılaştıklarını göstermiştir.
Bu sonuçlar, bariatrik cerrahinin yalnızca kısa vadeli bir çözüm olmayıp, hastanın doğru beslenme, egzersiz ve yaşam tarzı alışkanlıklarıyla desteklemesi durumunda 10 yıl ve ötesinde de etkili bir araç olabildiğini göstermektedir.
Eşlik Eden Hastalıklar 10 Yıl Sonra Nasıl Seyrediyor?
Şiddetli obezite genellikle çok sayıda komorbiditeyle iç içe yaşanır: tip 2 diyabet, hipertansiyon, dislipidemi, obstrüktif uyku apnesi, eklem sorunları gibi. Bariatrik cerrahinin en büyük avantajlarından biri de bu rahatsızlıkların gerilemesinde veya tamamen ortadan kalkmasında oynadığı roldür.
Tip 2 Diyabet:
Ameliyattan sonra kan şekeri kontrolünde çarpıcı iyileşmeler görülür. 10 yıl sonrasında ise hastaların yaklaşık %30-40’ının diyabet remisyonunu (tam veya kısmi gerileme) sürdürdüğü bildirilmektedir. Elbette bu oran hastanın ameliyat sonrası uyumu, diyet ve fiziksel aktivite düzeyi, ayrıca genetik faktörleriyle de ilişkilidir. Diyabetten kurtulamayan hastalar dahi çok daha az ilaç kullanır veya daha kolay kontrol edilebilir bir düzeye kavuşabilirler.
Hipertansiyon (Yüksek Tansiyon):
Uzun vadede hastaların yaklaşık %70’e yakını, hipertansiyonunda belirgin bir gerileme yaşar veya ilaç kullanımı en aza iner. Bu kardiyovasküler riskleri de kayda değer ölçüde azaltır.
Dyslipidemi (Kan Yağlarında Bozukluk):
Kilo kaybı ve hormonal düzenlemeler sayesinde total kolesterol, LDL kolesterol ve trigliserit seviyelerinde anlamlı düşüşler kaydedilir. Özellikle bypass yöntemlerinde, malabsorpsiyon etkisi de devreye girerek lipid parametrelerinde daha çarpıcı düşüşler görülür.
Obstrüktif Uyku Apnesi:
Aşırı kilonun yarattığı boyun ve hava yolu basısı azaldığında, uyku kalitesinde belirgin iyileşmeler gözlemlenir. Hastaların çoğu, 10 yıl sonra bile CPAP (Continuous Positive Airway Pressure) cihazına bağımlı olmadan yaşayabilir hale gelir.
Eklem ve Kas-İskelet Sistemi Sorunları:
Diz ve bel eklemleri başta olmak üzere, aşırı kilo nedeniyle oluşan mekanik yük azaldığından, uzun dönemli ağrı ve hareket kısıtlılığında ciddi iyileşmeler gözlemlenir. Diz protezi veya bel fıtığı ameliyatı ihtiyacı da azalabilir.
Yani ameliyattan 10 yıl sonra metabolik ve kardiyovasküler riskler belirgin şekilde düşük seyreder. Özellikle kontrol edilemeyen obeziteye bağlı hastalıkların yükünün azalması, hastaların yaşam kalitesini ve genel sağlığını olumlu etkiler.
Yaşam Kalitesi 10 Yıl Sonra Gerçekten Artıyor mu?
Bariatrik cerrahinin yalnızca fiziksel sağlık değil, duygusal ve sosyal yaşam üzerinde de büyük etkileri vardır. Kaliteli bir yaşam, sağlıklı bir kilo ile özgüven ve sosyal aktivitelerdeki artışla direkt ilişkilidir.
Klinik Ölçeklerle Belirlenen Yaşam Kalitesi Skorları:
Uzun süreli takip çalışmaları, bariatrik cerrahi geçirmiş hastaların 10 yıl sonrasına ait SF-36 gibi anket skorlarında anlamlı iyileşmeler gösterir. “Obezite Cerrahisi” dergilerinde yayımlanan araştırmalarda, özellikle sleeve gastrektomi yapılan hastaların fiziksel sağlık bileşenlerinde istatistiksel olarak belirgin farklar saptanmıştır.
Sosyal Yaşam ve Psikososyal Durum:
Kişinin fiziksel hareketliliği arttığında, sosyal hayata katılımı yükselir. Uzun dönemde, işe geri dönüş, aile içi ilişki kalitesi, arkadaş çevresiyle iletişim gibi faktörler de olumlu yönde değişir. Ancak bazı hastalarda, ilerleyen süreçte kilo verme hızının yavaşlaması veya kısmi kilo geri alımı, psikolojik açıdan zorluklara yol açabilir. Bu noktada düzenli psikolojik destek ve danışmanlık çok değerlidir.
Reflü ve Diğer Şikâyetlerin Etkisi:
Sleeve gastrektomi sonrası görülebilecek gastroözofageal reflü (GERD) gibi komplikasyonlar, yaşam kalitesini bazen olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle ameliyat öncesi doğru yöntem seçimi ve ameliyat sonrası olası problemlerin erken teşhisi/tedavisi önem taşır.
Sonuç olarak ameliyat sonrası 10 yıllık dönemde fiziksel açıdan daha aktif, kronik hastalıklardan arınmış veya hafifletilmiş, sosyal ve duygusal olarak daha stabil bir yaşam profili ön plana çıkar. Elbette bu tabloyu kişiselleştiren; hastanın beslenme uyumu, egzersiz alışkanlıkları, psikolojik desteği ve düzenli hekim kontrolleridir.
Uzun Vadede Hangi Beslenme Yetersizlikleri Ortaya Çıkıyor?
Mide hacmini veya emilim kapasitesini düşüren herhangi bir cerrahi müdahale, vücudun bazı temel besinleri alımında ve emiliminde zorluklar yaratabilir. Bu durum 10 yıl gibi uzun bir süreçte daha belirgin hale gelebilir.
Vitamin B12 Eksikliği:
Özellikle RYGB gibi ameliyatlardan sonra, midenin bir bölümünden salgılanan intrinsik faktör miktarı azalır. B12 emilimi için gerekli bu faktör yeterli olmayınca, B12 eksikliği ve buna bağlı anemi, sinir sistemi sorunları uzun dönemde sıkça görülür.
Demir Eksikliği Anemisi:
Demir emiliminin büyük kısmı duodenum ve jejunumun proksimal kısımlarında gerçekleşir. Bypass prosedürlerinde bu bölgeler devre dışı kaldığında, demir eksikliği ortaya çıkabilir. Özellikle adet dönemleri devam eden kadınlarda bu risk daha da artar.
D Vitamini ve Kalsiyum Eksikliği:
Hem diyetteki azalmalar hem de emilim bozuklukları nedeniyle D vitamini eksikliği sıkça raporlanır. Bu uzun vadede kemik sağlığını tehdit ederek osteopeni veya osteoporoz riskini artırır. Kalsiyum emilim bozukluğu da benzer şekilde kemik yoğunluğunu olumsuz etkiler.
Folat Eksikliği:
Azalmış besin alımı ve potansiyel emilim problemleri, folik asit eksikliğiyle sonuçlanabilir. Megaloblastik anemiye zemin hazırlayabilir.
Protein Eksikliği:
Özellikle duodenal switch veya biliopankreatik diversiyon gibi malabsorptif yönü yoğun ameliyatlarda protein eksikliğine yatkınlık vardır. Yetersiz protein alımı, kas kütlesi kaybı, halsizlik, bağışıklık zayıflığı gibi sorunları beraberinde getirebilir.
Düzenli kan tahlilleri, diyetisyen kontrolleri ve hekim önerisine göre alınan vitamin-mineral destekleri, bu eksikliklerin önüne geçmenin en temel yoludur. Tek başına multivitamin kullanımı bazen yeterli olmayabilir; kişiye özgü ek desteklere ihtiyaç duyulabilir.
Ameliyat Sonrası 10 Yılda Karşılaşılabilecek Uzun Vadeli Komplikasyonlar Nelerdir?
Mide küçültme ameliyatları her ne kadar etkili olsa da tıbbi her girişimde olduğu gibi uzun vadede bazı komplikasyonları beraberinde getirebilir. Ameliyatın tekniğine, hastanın yaşam tarzına ve düzenli takibe bağlı olarak bu riskler değişiklik gösterir.
Dumping Sendromu:
RYGB sonrası yemeklerin hızla ince bağırsağa geçmesiyle oluşur. Yemekten sonra bulantı, çarpıntı, ishal, terleme, baş dönmesi gibi belirtiler ortaya çıkar. Genellikle diyet düzenlemeleriyle (basit şekerlerden kaçınma, az ve sık yeme) kontrol altına alınabilir.
İç Fıtık (Internal Herniasyon) ve Bağırsak Tıkanıklıkları:
Anatomik düzenlemeler sonucunda bağırsak kıvrımlarında meydana gelen boşluklar (mesenterik defektler) iç fıtığa yol açabilir. Uzun vadede karın ağrısı, kusma gibi semptomlarla kendini belli eder. Cerrahi onarım gerekebilir.
Safra Kesesi Taşları:
Hızlı kilo kaybına bağlı olarak safra kesesinde taş oluşumu tetiklenebilir. Ağrı, sarılık veya pankreatit gibi sorunlara yol açabilir.
Anastomoz Darlıkları veya Ülserler:
RYGB’de gastrojejunostomi hattında darlık veya ülser gelişimi söz konusu olabilir. Bu durum yemek borusuna geçişte sıkıntı, kusma gibi belirtilerle kendini gösterir. Endoskopik genişletme gerekebilir.
Mide Genişlemesi ve Kilo Geri Alımı:
Özellikle sleeve gastrektomide, zamanla midenin esneyip genişleme potansiyeli bulunur. Bu durum kilo geri alımına zemin hazırlayabilir. Bypass yöntemlerinde de benzer bir şekilde midenin cepleşmesi (pouch dilatasyonu) veya beslenme alışkanlıklarının bozulması sonucunda kilo artışı olabilir.
Psikolojik Zorluklar ve Madde Kullanımı:
Uzun vadede bazı hastalarda alkol kullanımında artış veya yeme bozuklukları gözlemlenebilir. Bu durum metabolik değişimlerin yanı sıra psikososyal etkilere de bağlıdır.
Düzenli hekim takibi, erken tanı ve uygun tedavi, bu komplikasyonların ciddileşmeden kontrol altına alınmasını sağlar.
Kilo Geri Alımı Yaygın mıdır ve Neden Olur?
Bariatrik cerrahi geçiren pek çok hasta, ilk yıllarda çok başarılı kilo kaybı yaşarken, uzun vadede (özellikle 5. yıldan sonra) kısmi kilo geri alımıyla karşılaşabilir. Bu geri alımın oranları cerrahi tekniğe ve hastanın davranışlarına göre değişmekle birlikte 10 yıl sonrasında %25 30 arası bir hastanın, en azından bir miktar kilo geri aldığı bilinmektedir.
Diyete Uyumsuzluk ve Duygusal Yeme:
Ameliyat tek başına kalıcı bir çözüm değildir. Yüksek kalorili, yüksek karbonhidratlı beslenme alışkanlıklarını sürdürmek veya duygusal strese karşı aşırı yeme davranışı kilo geri alımını tetikler.
Mekanik ve Hormonal Değişiklikler:
Zaman içinde mide “pouch” alanının genişlemesi veya ghrelin gibi açlık hormonlarında yaşanan değişimler, tokluk hissinin eskisi gibi güçlü olmamasına yol açabilir.
Psikolojik Faktörler:
Anksiyete, depresyon veya yeme bozuklukları, kişiyi eski yeme alışkanlıklarına geri döndürebilir. Bu nedenle uzun vadeli psikolojik destek çok önemlidir.
Yetersiz Fiziksel Aktivite:
Düzenli egzersiz yapılmadığında ve enerji harcaması azaldığında, kalori dengesi tekrar pozitife döner. Vücut, kaybettiği kiloyu geri almaya oldukça yatkındır.
Erken dönemde alınacak tedbirler (beslenme danışmanlığı, psikolojik destek, düzenli egzersiz programı) ve yakın takip, kilo geri alımını azaltmanın en etkin yollarıdır.
Ruh Sağlığı 10 Yıl Sonra Nasıl Etkilenir?
Obezite, bireyin psikolojik durumunu derinden etkileyebilir. Sosyal izolasyon, düşük benlik saygısı, depresyon ve anksiyete gibi problemler sıkça görülür. Ameliyat sonrası kilo kaybıyla birlikte bu durumların önemli ölçüde hafiflediği rapor edilmiştir. Ancak uzun vadede dikkat çeken bazı noktalar da söz konusudur:
Depresyon ve Anksiyete Azalması:
Başlangıçta hastaların büyük bölümü daha iyi bir ruh haline kavuşur, sosyal özgüvende artış yaşar. Uzun vadede yeni yaşam tarzına uyum sağlayabilenlerde bu pozitif etki devam eder.
Madde Kullanımı Riski:
Bazı araştırmalar, ameliyat sonrasında alkol kullanım bozukluğunda hafif bir artış olduğuna işaret etmektedir. Ameliyat öncesi alkol sorunu olmayan hastalar için risk düşük olsa da psikososyal sıkıntıları olan hastalar yakın izlenmelidir.
Yeme Bozuklukları:
Ameliyat sonrasında bir kesim hastada “tıkınırcasına yeme” veya “kısıtlayıcı yeme” gibi bozukluklar ortaya çıkabilir. Ameliyat öncesi bu tür problemler yaşayan hastaların özellikle psikiyatrik değerlendirmesi yapılmalı, sonrasında da düzenli takip edilmelidir.
Sosyal ve Duygusal Deneyimler:
Kilo kaybı ile kişinin dış görünüşünde büyük değişimler olur ve bu değişimin sosyal yansımaları olumlu ya da olumsuz şekilde yaşanabilir. Kaybedilen kilolarla birlikte artan ilgi kişinin özgüvenini perçinleyebilir, ancak bazı hastalarda “yeni bedeni tanıma” süreci sancılı olabilir.
Kısacası psikolojik destek ve gerekirse ilaç tedavisi, obezite cerrahisi sonrası uzun yıllar boyunca önemini korur. Bu desteğin sürekliliği, kişinin ruh sağlığının korunmasında en temel faktörlerden biridir.
Gastrointestinal Sağlık 10 Yıl Sonra Nasıldır?
Mide ve bağırsakların anatomik yapısını değiştiren bu ameliyatlar, on yıla yayılabilen farklı GI (gastrointestinal) sorunlarına neden olabilir:
GERD (Reflü):
Sleeve gastrektomide reflü ihtimali artabilirken, RYGB’de genellikle reflü belirtileri azalır. Ancak bazı durumlarda RYGB hastalarında da safra reflüsü gibi farklı mekanizmalar devreye girebilir.
Dumping Sendromu:
RYGB hastalarında, yemek sonrası aşırı dolgunluk, çarpıntı, bulantı ve halsizlik gibi belirtilerle ortaya çıkar. Hastaların önemli bir kısmı bu şikâyetleri beslenme alışkanlıklarını düzenleyerek kontrol altına alabilir.
İshal, Kabızlık veya Bağırsak Alışkanlıklarındaki Değişiklikler:
Özellikle emilim bozucu ameliyatlarda (duodenal switch gibi) ishal, yağlı gaita, kötü kokulu gaz şikâyetleri görülebilir. Tüp mide veya ayarlanabilir mide bandı hastalarında ise kabızlık daha sık raporlanabilir.
Safra ve Böbrek Taşları:
Hızlı kilo kaybı safra taşları ve böbrek taşlarının oluşumuna zemin hazırlayabilir. Düzenli su tüketimi, yeterli beslenme ve gerekli durumlarda ilaç tedavisiyle bu risk yönetilebilir.
Anastomoz Darlıkları veya Ülserasyon:
RYGB hastalarında darlık ya da ülser gelişmesi, kusma veya yutma zorluğu gibi şikâyetlerle ortaya çıkabilir. Endoskopik girişim veya cerrahi revizyon gerekebilir.
Uzun vadede gastrointestinal sistemle ilgili yaşanabilecek bu olası sorunlar, düzenli hekim kontrolü ve erken müdahale sayesinde genellikle yönetilebilir durumdadır.
Bu Ameliyat Yaşam Süresini Uzatır mı?
Obezite, diyabet, kardiyovasküler hastalıklar ve bazı kanser türleriyle ilişkili olduğu için yaşam süresini kısaltan önemli bir risktir. Bariatrik cerrahi sonrası sağlanan anlamlı kilo kaybı ve metabolik iyileşme, doğal olarak ortalama yaşam beklentisini artırabilir.
Araştırmaların Ortak Bulgusu:
Yapılan geniş ölçekli çalışmalar özellikle tip 2 diyabet hastalarında cerrahi müdahaleyle ortalama yaşam süresinin ciddi ölçüde uzadığını gösterir. Diyabeti olmayan şiddetli obez hastalarda da yaşam kalitesi ve beklenen yaşam süresi iyileşir.
Kardiyovasküler Olaylardaki Azalma:
Hipertansiyon, dislipidemi ve diyabetin daha iyi kontrolüyle kalp krizi, inme gibi kardiyovasküler olayların insidansı düşer. Bu da mortalite oranlarında belirgin bir azalmayla kendini gösterir.
Kanser Riskinde Azalma:
Özellikle obeziteyle ilişkili meme, kolon, endometrium gibi kanser türlerinde risk düşüşü olduğu ifade edilir. Ancak bu konuda cerrahi öncesi risk profili ve genetik faktörler gibi değişkenler önem taşır.
Sonuç olarak mide küçültme ameliyatı on yıl ve ötesinde, hastaların genel sağlığına pozitif etki yaparak hem yaşam kalitesini hem de yaşam süresini artırmada etkili bir seçenek haline gelebilir.
10 Yıl Sonrasına Dair Nasıl Bir Takip Bakımı Önerilir?
Birçok kişi, ameliyatı “tek seferlik çözüm” olarak algılasa da gerçekte bu uzun soluklu bir yolculuktur. Ameliyat masasında iş bitmez; ameliyat sonrası da düzenli kontroller ve multidisipliner takip büyük önem taşır.
Düzenli Doktor Kontrolü:
Ameliyatı gerçekleştiren bariatrik cerrah veya ilgili metabolik hastalıklar uzmanı (endokrinolog, dâhiliye uzmanı vb.) ile periyodik randevular planlanmalıdır. Yılda en az bir kez kapsamlı değerlendirme yapılması, olası komplikasyonların erken saptanmasını sağlar.
Beslenme Danışmanlığı:
Diyetisyen kontrolleri, 10. yılda dahi devam etmelidir. Vitamin-mineral takviyelerinin düzenli kullanımı, protein alımının yeterli olması, kalsiyum ve D vitamini desteği gibi konular yakından takip edilmelidir.
Kan Tahlilleri ve Tarama Testleri:
Kansızlık (anemi), vitamin eksiklikleri, diyabet kontrolü (HbA1c), böbrek fonksiyonları gibi parametreleri izlemek için düzenli kan tahlilleri gereklidir. Kemik yoğunluğu ölçümleri (DEXA taraması), osteoporoz riskini ortaya koyar.
Psikolojik Destek ve Davranış Terapisi:
Uzun dönemdeki kilo koruma başarısı, büyük ölçüde psikolojik faktörlere bağlıdır. Obeziteye eşlik eden duygusal yeme, stres yönetimi, depresyon, anksiyete gibi konular için profesyonel destek şarttır.
Egzersiz ve Fiziksel Aktivite:
Düzenli egzersiz hem kilo kontrolünde hem de kas ve kemik sağlığında kritik rol oynar. Haftada en az 150 dakikalık orta yoğunlukta aerobik egzersiz ve direnç antrenmanları önerilir.
Tekrar Ameliyat veya Revizyon Gerekir mi?
Bazı hastalarda, örneğin sleeve gastrektomi sonrası ciddi reflü veya yetersiz kilo kaybı görülürse, revizyon ameliyatları gündeme gelebilir. Bu durumda kişi, tekrar ayrıntılı değerlendirilip uygun cerrahi seçeneğe yönlendirilir.
Bariatrik cerrahi, obezite ile mücadelede bilimsel olarak kanıtlanmış en etkili yöntemlerden biridir. On yıllık uzun bir zaman diliminde, bu ameliyatı geçirmiş hastaların büyük kısmında kalıcı ve anlamlı kilo kaybı, diyabet, hipertansiyon gibi obezite kaynaklı sorunlarda gerileme, yaşam kalitesinde artış ve hatta ortalama yaşam beklentisinde uzama kaydedilir. Elbette, “ameliyat oldum, her şey bitti” diye düşünmek yanıltıcıdır. Doğru beslenme, düzenli egzersiz, gerekli takviyelerin kullanımı ve psikolojik destek gibi faktörler bu cerrahinin sunduğu avantajları kalıcı kılar.
Tıpkı uzun bir yolculukta, sadece ilk birkaç durağı başarıyla geçmek yetmez. Varacağımız noktaya kadar yakıtı (beslenmeyi), rotayı (rutin kontrolleri) ve yolculuğu paylaştığımız kişileri (destek ekiplerini) doğru seçmemiz gerekir. 10 yıl sonra geri dönüp bakıldığında, yolculuğun zorlu ama bir o kadar da ödüllendirici olduğu görülecektir. Bu nedenle mide küçültme ameliyatı adaylarına ve bu ameliyatı geçirmiş kişilere düşen en önemli görev, sürekli takip, eğitim ve gelişime açık kalmaktır.
![Slider hoca gorseli v2 Mide Küçültme Ameliyatlarında 10 Yıl Sonra Ne Oluyor? Slider hoca gorseli v2 Mide Küçültme Ameliyatlarında 10 Yıl Sonra Ne Oluyor?](https://toygartoydemir.com/wp-content/uploads/2024/12/Slider-hoca-gorseli_v2.webp)
Dr. Toygar TOYDEMİR 1976 yılında doğdu. 1994 yılında Gaziantep Fen Lisesi’nden mezun oldu ve aynı yıl Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinde tıp eğitimine başladı. Altı yıllık tıp eğitimini bitirdikten sonra 2001-2006 yılları arası Genel Cerrahi İhtisasını yapacağı Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesine atandı. Erzurum Palandöken Devlet Hastanesinde mecburi hizmetini tamamladıktan sonra 2008-2009 yılları arası klinik şefliğini de üstlendiği Adana Asker Hastanesinde askerlik görevini tamamladı. Evli ve 2 çocuk babası olan Dr. Toygar Toydemir iyi derecede İngilizce ve orta derecede İtalyanca bilmektedir.